31 Mayıs 2008 Cumartesi

* KIL HEYBEMDE KARANFİL


Düşer gözelerime güz ikindisine sargın şehir
Ayrışır bahçemde en ayrıksı rüzgârları hasretin
Koşsam da yürüsem de yetişmek zor mu zor..

Bir sulu sepken dökümünde unutkanlıklar açar
Kırık bir ezgi kırıtır durur dudağımda
Yüreğime burkuntusu düşer unutuşların..

Kıvamını yitirmiş zamana döllenmede hüzün
Yüzümde solgun izbeler dökülüyor sokağa
Andır yaşanan; gerisi, kıl heybemde saklı karanfil...

Ali Ziya Çamur

* İMGE DEDİM ADINA


Son çocukluk da bitmişti ömrümde
Düşlerim belki kış ölüsü belki yaz
Kırlara bahar yetmese de içimde
Yüreğim nar çatlamasıydı sana kadar
Dilimde sözcüklerin çelik direnci
Sesimde ölüm rengine inat aşklar
Mavilikler yasaklandı gökyüzünde

Özgürlüğü kuş kanatlarında bekledim
Doğduğum gün adına "imge" dedim
Sevdim bütün insanları, insan yanlarını

Sen de seveceksin
Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin
Kar yağsa da yaktığın ateşler üstüne
Ateşi yüreğinle körükleyeceksin
Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı
Çiy de düşebilir anıların üstüne
En güzel ezgileri nehirağzı denizlerde
Hep kendi sesinle türküleyeceksin
Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını
Adının sonsuz anlamında göreceksin
Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları

Soluğumu soluklarına kattım
Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım
Bir çocuk ölümleri ağlattı beni
Bir de türkülerde kalabalık ihanetler
Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine
Aşk adına sesimi sürdüm namlulara
En büyük eylemleri söz eyledim
Doğduğun gün adına "imge" dedim
Sen, elbette sen olacaksın biliyorum

Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum

Adnan YÜCEL

27 Mayıs 2008 Salı

* UZAK KADERLER İÇİN


Bir gün, bir yağmurla garip garip
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.
Bir sevgiyle doymayacak kalbim,
Anladım..
Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan,
Ademden beri..
Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim
Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım, unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk,
Bahtsız bir çocukluk, uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin suları çağlar şimdi
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.

Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için..
Başımı alıp gideceğim...

Turgut UYAR

* HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM


Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard arda kaç zemheri
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül gürül akan bir dünya
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar..
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
Bir o yana,
Bir bu yana..

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş, bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını, ilk sevmelerin
Yitirmiş öpücükleri
Payı yok, apansız inen akşamlardan
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni..
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed ARİF

26 Mayıs 2008 Pazartesi

* AVUÇLARIMDA BİR SEVDA


Bir zamanlar,
Bakır çalığı akşamlarda
Hüzne dönerdi yelkovan
Tutuştururken ateşin
Demlerdi uykusuzluğu gözlerim
Yudum yudum içtiğim yalnızlığımda
Bilirdim ki tek hasretim,
Yanında olamadığım
Bilirdim,
Uzaklarda bir yerlerdedir
Dokunamadığım...

Yitik umutlarla
Dudaklarım hasrete gem vurduğunda
Aklıma düşerdin..
Yürekte bir kıvılcım olurdu gülüşlerin,
Dinlerdim..
Ağlayışlarını düşlerin

Sen şarap rengi şafakların
Sarhoş gün doğumunun yorgunluğunda,
Umutların soğukluğunda
Dururdun.
Ne zaman dokunacak olsam,
Buğulu camlar ardında
Hep kaybolurdun

Sen, sıcak bir yok oluşun içinde
Asalı sevdayı ölümün duvarına
Yokluğunda çoğalttım sesini
Oysa yüreğinin soğuğu...
Alıp gitti seni,
Dalgaların en büyüğü

Hani gittin ya
O lavlara dönen yokluğunda
Anılara sıkılan bir yumrukla
Senden yana ne varsa yüreğimde
Yaktım..
Ateşi sana,
Külleri bana bıraktım

Şimdi senden,
Geriye kalan sadece

Avuçlarımda bir sevda cesedi

Müsade ÖZDEMİR

25 Mayıs 2008 Pazar

* SEN İSTANBUL KOKARDIN


Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can;
Yemin olsun, yanağımdan süzülen denize

Ben bu şehre yüreğimi içirmedim
Göklerden hicran yağdı,
İstanbul'lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım,
Sen İstanbul kokardın

Sevda dediğin gülüm,
Bir busedir dudağımda
Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi...
Utanır, intihar ederdi ölüm,
Hayata rest çekip ağladığımda,
Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi...
Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda
Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi
Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda,
Kah aşkı yağan kar tanesi
Kah Leyla tüten rüzgardın
Zambak gibi leylak gibi,
Sigaramda duman gibi
Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın

Dayadım ondörtlüyü İstanbul'un şakağına
İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum
Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına
Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece
Sensizken, İstanbul'da bir kez olsun gülmedim
Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri
Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim
Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul
Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim
Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim
Belki de can, ben bu şehri güller için çok sevdim
Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek “sen sen” diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, İstanbul sen kokuyor

Serdar TUNCER

23 Mayıs 2008 Cuma

* BEN TANIĞIM, YOK SENİN ÜSTÜNE BİR KADIN


Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Bütün oyuncak bebeklere baktım,
Yok senin üstüne..
Bütün yaşanmış olasılara
Bütün olasılar gibi onlarca yıla
Sabır gibi deliliğime dayandın
Tırnaklarını kemirip
Dürüp defterlerimi
Ana okula başlattın beni
Yok senin üstüne..

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Zeytin fotoğrafı gibi sulandırırsın ağzımı
Ahlaklı düşüncenle, yok senin üstüne
Deliliğim ve akıllılığım da..
Yok senin üstüne
Telaşımı usandırdın
Kabına sığmaz halimi beklettin
Yok senin üstüne
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Cesaretimi toplayana kadar
Yarısını sen aldın
Beni sömürdün yaptıklarınla
Beni özgürleştirdin yaşattıklarınla

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle iki aylık bebek gibi uğraşacak,
Yok senden başka..
Önüme kuş sütü koyacak,
Çiçekleri; oyuncakları,
Yok senden başka
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle kerimeydin, deniz gibi,
Şiir gibi büyülüydün
Beni şımarttın sen yanımda
Beni baştan çıkardın yaptığınla
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Çocukluğumu yaratana kadar
Ellisine merdiven dayadım,
Hala yok senin gibisi..

Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın
Bütün insanların takdirini alan
Yok senin gibisi..
Göbek çukurundadır
Bu dünyanın merkezi
Ben tanığım yok senin üstüne bir kadın
Göbek bağının üstünde filizlenir ağaçlar
Yok senin gibisi
Eriyen karından güvercinler su içer
Yok senin gibisi
Hurafeler yiyor geciken baharın bitkilerinden
Yok senin gibisi

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Kısaslardan iki sözcük kaybettim saklanması gereken
Üstüne erkekliğimin titrediği,
Yok senin gibisi..
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Zaman durur biten gününle
Yok senin gibisi
Devrimler ayaklanır biten kölelik sayfalarında
Yok senin gibisi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
İnsanların yolları değişene kadar,
Yok senin gibisi..
Ve değişti de
Helâl ve haram haritalarda
Yok senin gibisi..

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Ruhumu kazırsın aşkın hizasıyla, deprem gibi
Beni yakarsın, batırırsın
Ateşe verirsin, söndürürsün beni
Hilâl gibi ikiye bölersin
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Devrimden daha uzun ruhumu çözersin
Devrimden daha mutlu
Ekersin beni
Suriye'nin gülleriyle
Ve nanesiyle
Ve portakalıyla
Ey kadınlar,
Saçlarınızın altına bırakırım asaletimi
Sorularla getirse de günleri
Ey kadınlar, siz bir dilin sözcüklerisiniz
Ancak O'dur
Geçmişte yaşananları hatırlatan bana

İki gözümün denizi bitti
Ellerimin mumlarıyla
Gördüm uygarlıkları
Beyazlık tükendi boşluk gibi
Dokundum billur gibi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Halının sınırları üstünde toplanır çağlar
Bin.. binlerce yıldız dolaşır
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Senden başka ey sevgilim
İlk anılan büyür, ekinlerinin üstüne
Ve en son anılacak olan
Dudaklarda parıltılar tükenir,
Güzel adalet
Heyetinle bitti şehvet,
Bebeklerin gözyaşlarıyla

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Giydiğin hükümden,
Özgür kalmak mağara ehlinden
Yok senin gibisi..
Dişlerini kırdın onların
Şüphelerini başlattın
Mağara ehlinin sultanını düşürdün
Yok senin gibisi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Göğsüne kabilenin hançerleri yöneldi
Ona ağladı sevgim
Feodalliği sen bittirdin
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Açlık bitti görüldüğü gibi
Şiirin uzun açlığı,
Kimsesiz yürümekten daha uzun
Açlığın rengi kalktı
Uyumlu bütün resimlerin çizgilerinden

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Duman tütse de,
Çıkarsın bu yağan külün içinden
Düşünsem..
Beyaz güvercinler gibi uçarsın düşüncemden
Ey kadınlar; sizde yazdım değişiminizin kitabını
Ancak şiirim boyun eğer hepinize
Bütün güzel kitaplardan geriye kalana kadar
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Benimle solan yeşillikte sevginin mirası
Beni alemin üç haberi arasından çıkarırsın
Yok senin gibisi

Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Senden önce düğümlerimi çözecek
Bedenimin kültüründe
Havarım, gitarın havarı gibi
Ben tanığım, yok senin üstüne bir kadın
Mümkün değil..
Bu sevgiyi kaldıracak bir mertebe ateşi..
Yok senin gibisi, yok senin gibisi,
Yok senin gibisi…

Nizar KABBANİ

Çeviri: Metin FINDIKÇI

22 Mayıs 2008 Perşembe

* ÖZLETİYOR SENİ BU YAĞMURLAR


Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun

Ahmet Telli

20 Mayıs 2008 Salı

* BENİ GÜZEL HATIRLA..!


Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
Ya da bir yağmur, sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim...

Beni güzel hatırla!
Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini...
Sana sırdaş oldum, dost oldum,
Koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
Beni üzdün, kınamadım.
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...

Beni güzel hatırla!
Sayfalarca mektup bıraktım sana.
Şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
Sakladım günahını, sevabını içimde
Sessizce gittim...
Senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

Beni güzel hatırla!
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar...
Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
Söylenmemiş "Merhaba"lar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda.
Ne ararsan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda.

Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
Saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla sevdiğim.
Gidiyorum...

Harun KILCI

19 Mayıs 2008 Pazartesi

* HÜRRİYET


Okul defterlerime, sırama, ağaçlara
Kumlar ve kar üstüne yazarım adını
Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara
Taş, kan, kağıt veya kül yazarım adını

Yaldızlı tasvirlere, toplara, tüfeklere
Kralların tacına yazarım adını
Ormanlara ve çöle, yuvalara, çiğdeme
Çın çın çocuk sesime yazarım adını

En güzel gecelere, günlerin ak ekmeğine
Nişanlı mevsimlere yazarım adını
Gök kırpıntılarıma, güneş küfü havuza
Ay dirisi göllere yazarım adını

Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına
Gölge değirmenine yazarım adını
Fecrin her soluğuna, denize, vapurlara
Azgın dağın üstüne yazarım adını

Bulutun yosununa, kasırganın terine
Tatsız kaba yağmura yazarım adını
Parlayan şekillere, renklerin çanlarına
Fizik gerçek üstüne yazarım adını

Uyanmış patikaya, serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara yazarım adını
Yanan lamba üstüne, sönen lamba üstüne
Birleşmiş evlerime yazarım adını

İki parça meyveye, odama ve aynaya
Boş kabuk yatağıma yazarım adını
Obur köpekçiğime, dimdik kulaklarına
Acemi pençesine yazarım adını

Kapımın eşiğine, kabıma kacağıma
İçimdeki aleve yazarım adını
Camların oyununa, uyanık dudaklara
Sükutun ötesine yazarım adını

Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına yazarım adını
Arzu duymaz yokluğa, çırçıplak yalnızlığa
Ölüm basamağına yazarım adını

Geri gelen sağlığa, kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide yazarım adını
Bir tek sözün şevkiyle dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum, seni haykırmaya
Ey özgürlük…

Paul ÉLUARD
Çeviri: Melih Cevdet ANDAY - Orhan Veli KANIK

18 Mayıs 2008 Pazar

* SEVECEKSEM BÖYLE SEVMELİYİM


Bir gece dilim tutulmalı ay gökteyken,
Girdabına düşmeliyim yalnızlığın
İhanetin adını bilmemeliyim
Ya da uğramamalı yalanlar beynime.
Zindandan mektuplar yazmalıyım
Penceremde bir karanfil solmalı,
İçimde tebessümler..
Bir yakın iklim olmalısın bana.
Ah ederken,
Gün görmemiş bir yıldız kaymalı.
Seveceksem böyle sevmeliyim
Yasayacaksam böyle..
Başucumda kara bir kitap bulunmalı

Her sayfaya adımı yazmalıyım.
Hayallerim gökte yıldızlaşırken,
Lanet etmeliyim şansıma, tutunamayışıma
Aklıma geldiğin anlardaki kahroluşuma
Seveceksem böyle sevmeliyim,
Kahrolacaksam böyle..
Bir başkası dediğinde dik olmalıyım
Ya da yabancı birisi, senin için
İçimin kan revanini görmemelisin
Fırtınalar koparken içimde,
Dudaklarım süt liman olmalı
Bilmemelisin yüreğimin ezikliğini
Sevgimi darağacına asarken,
Ellerim titrememeli
Seveceksem böyle sevmeliyim,
Kaybedeceksem böyle..
Git dersen gitmeliyim, yalandan da olsa

Görmemelisin beni arkanda
Hep köşe başlarından bakmalıyım sana
Her gün hayalin geçmeli kapımın önünden
Sana benzeyenleri sen sanmalıyım
Seveceksem böyle sevmeliyim,
Kanacaksam böyle..
Veda edeceksem böyle etmeliyim
Yanımda bir yanını da götürerek,
Sessizce ayrılmalıyım bu diyardan.
Ben meçhule karışırken,
Sen kırmızı bir gül bulmalısın..
Ecel başucuma dayanırken
Kimse bilmemeli
Seher vakti kapım çalınmalı
Sen uykudayken, alem uykudayken
Düşlerim, ümitlerim, hepsi uykudayken..
Ümidimi ismine gömmeliyim!
Gözlerim boşluğa bakarken,
Hafiften bir yağmur yağmalı
Seveceksem böyle sevmeliyim,
Öleceksem böyle..!

( Yazari Bilinmiyor )

17 Mayıs 2008 Cumartesi

* BİR EVİN OLMALI DENİZE YAKIN


Bir evin olmalı denize yakın
Bahçesinde sarı papatyalar açmalı
Deniz görünmeli her penceresinden
Martı çığlığından, dalga sesinden
Uyku girmemeli gözlerine
Gemiler geçmeli uzaklardan
İçmelisin zamanı,
En eşsiz gecelerden
En mutlu şafaklardan
Dalgalar kıyılarını dövmeli durmadan
Kumlar sıcaklığınla yanmalı
Her sabah güneşin doğduğu yer
Boyanmalı gözlerini rengine
Bahçede çiçekler seninle uyanmalı
Sevinmeli bir bir el sürdüğün eşyalar
Seninle herşey en güzel olmalı
Ağlamak kadar, gülmek kadar
İyot kokuları girmeli pencerenden
Geceleri ay odana halılar sermeli
Işığı örtün olmamalı aşka
Ve kimse kapını çalmamalı
Dalgalardan ve mehtaptan başka
Bütün bu rezil insanlığa uzaktan
Onların varamayacağı bir yerden bakmalısın
Bir yana bırakmalısın bütün korkuları
Eriyip eriyip yeniden var olmalısın
Bir evin olmalı kaygılardan uzak,
Bir evin olmalı denize yakın...

Ulaş Nautilus

15 Mayıs 2008 Perşembe

* ZAMAN BIRAKIR SENİ AVUÇLARIMA


Ben ne çabuk sen oldum,
Sarardı mevsimin tenindeki dokunuşu,
Yağmurlarda üşüdüm.
Bekledim seni ey sevdiğim
Hasretine dayanamaz oldu,
Şiirlerimin sana her okunuşu.
Şehrim, suskun odalarım
Seni özlercesine
İsyan edercesin zamana.

Sen ne çabuk geldin,
Ne çabuk kendi içimdeki aynalarda kendimdin.
Ah kırlangıçların döndüğü vakitlerde,
Yollarına düştüğüm yarim
Bastığım yerlerde şimdi sensizlik
Uzaklığında, içimdeki kimsesizlik
Ve çocukluğumda,
Ruhumu çalan çaresizliktir
Seni yaşayabilmek.

Unutma sen beni
Ne ihtimallerden çıkarım ben, sevdalarına
Nede dönüşü olmayan iklimler,
Eskitir içimdeki aşk'ı sana

Sen benimsin..
Benimle kalmalısın, yaşanmamış her yarına.

Ben seni uzaktan sevdim.
Uzaklar yangındır, seni yangınlarım bildim.
Özledim seni özlemediğim kadar hiçbirşeyi,
Yanımda istedim,

Bekledim titreyen düşlerimde,
Ah alazında ne ateşlere,

Yokluğunu sitem kabullenip küllendim.

Seni hep sevdim, sevdiğim..
Boşver başkalarının düşüncelerini,
Aksesuar takıntısı sansınlar cümlelerimi
Ben aşkı şiirlerimle senin yüreğinde meyledim.
Ah aynaları toz tutmuş gençliğim
Ne tükenir bu sevda artık bende,
Ne dudaklarımda yarimin sıcaklığı..
Hayat buysa sevdiğim,
Ben her şeyi, hiçbir şeyden çok ezberledim.
Yalnızlık ayrılık değil bende,
Ayrılık zamansızlıktır hayallerimde.

Zor değil, içine düştükçe öğrendim
Zamansız terkedip
Denizlerine ayışığı kopyalayan bir şehri.

Yalnız seni,
Yalnız sendeki kendimi görebilmek için sevdiğim
Sana kundağında gözleri yumuk aşklar getirdim.
Aşk bilip bendeki her hayalini,
Ve her hayalinde
Bana seslenen sevdalarından geçtim.

Sen ordasın biliyorum,
Burası koskoca bir suskunluk şimdi.
Ayrılık değil bana yokluğun
Üşüyen yapraklarda ağlayan rüzgar,
Çocukluğum, tutuyor ellerimden
Bekle beni sevdiğim.

Bir şehir yalnızlığımı öldürüyor
Türkü tadında azar azar

Bende kalan ne varsa
Issızlığında duyulan ayak sesleri.

Sokaklarım, caddelerim
Ve göz kırpan ışıkları gibi içime çektiğim
Bir nefesin var bende sevdiğim.

Zor değil elbet anlıyorum
Yavan kalır hep, yaşanmışlık adına sonralar
Yağmura gözyaşı saklar sabahlar,
Ve ucu yanık mektuplar..

Gidiyor işte herşey
Bir adımlık hayat buymuş dediğim.

Sen ordasın ama, biliyorum,
Bekle beni sevdiğim,
Ben bu şehre yokluğunu terkedipte geliyorum.

Ah yüreğine mavi boncuklar takılası yarim,
Birgün zaman bırakır seni avuçlarıma.
İşte o zaman, yalnız o zaman..
Ben yüreğime saplanan geceleri,
Sen bilirim...

(Yazarı Bilinmiyor)

14 Mayıs 2008 Çarşamba

* NE ZAMAN GELİRSEN GEL


Ne zaman gelirsen gel;
Bekletiyorum,
Geldiğinde sökecek şafak

Bahar o zaman gelecek
O zaman dökecek yaprağını güller,
Düşecek ayaklarına
Hiç acelem yok bilmelisin
Uçmayı öğrenmek zaman alır aslında

Ne zaman gelirsen gel;
Seni beklemelerini söyledim yağmurlarıma
Geldiğin zaman indireceğim yere
İpek bir tül gibi.. usulca
Dolanacağım kollarına
Hiç acelem yok bilmelisin
Doruklara tırmanmak emek ister aslında

Ne zaman gelirsen gel;
Zaten hep benimlesin buralarda
Bendesin... sendeyim
Besleniyor tutkularım
Kuşkun olmasın

Seni büyütüyorum yokluğunda
Hiç acelem yok bilmelisin
Sevdayı emzirmek kolay değil aslında

Mine ÖZDEMİRTAŞ

12 Mayıs 2008 Pazartesi

* SENİ ÖZLEMENİN KİTABINI YAZABİLİRİM


Seni özlemenin
Ne demek olduğunu sor bana,
Yetmiş iki dilde anlatabilirim
Kitabını yazabilirim sayfalarca.
Yalnızlığın rezilliğini,
Kokuşmuşluğunu,
Ve çıplaklığını da.
Ama hiç kimse
Kavuşmanın güzelliğini
Sormasın bana.. anlatamam.
Ben sana hiç kavuşmadım ki!

Bilmiyorum
Dudakların nasıldır.
Sıcak mı ateş topu kadar,
Yoksa soğuk mu
Buza kesmiş bir bardak su gibi?
Kıvrımlarına,
Kırmızı karanfiller mi tutunmuş,
Küle gizlenmiş kor mu var?
Tenime değdiğinde dudakların
Cemre mi düşer bedenime,
Mızrap değen bir saz teli gibi
Titrer mi yüreğim bilmiyorum.
Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki!

Bir kadını sardığında kolların,
Ürkek ceylânlar
Nasıl kurtulur tuzağından?
Dolu yemiş yaprak gibi
Nasıl titrer bir yürek?
Ellerin nasıl okşar bir bedeni,
Goncalar
Nasıl güle döner sıcaklığınla.. bilmiyorum.
Hiç sana sarılıp yatmadım ki!

Kısacası:
Tatmadım kavuşmayı.. anlatamam.
Ama,
Seni özlemenin kitabını yazabilirim.
Anlatabilirim daldaki kuşa, topraktaki solucana.
Yokluğunda yıllardır
Özlemine dayanmayı öğrendim
Yokluğuna katlanmayı
Aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa
Ustası oldum beklemenin
Tükenmek pahasına.

Ama hiç kimse kavuşmayı,
İki derenin birbirine karışıp
Sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu
Sormasın bana.. anlatamam.
Çünkü seninle ben,
Ayrı kaynaktan doğmuş
Sularında hasretleri taşıyan
Başka denizlere koşan iki ırmağız.
Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları
Aynamızda ayrı gökleri yansıtırız.
İşte onun için
İki dere nasıl karışır birbirine
Nasıl sığar iki nehir bir yatağa, bilmiyorum.
Seninle
Hiç aynı yatakta coşmadım ki!

Sen bana yalnızca
Ve sadece
Kahpe sensizliği sor
Rezil beklemeyi, özlemeyi sor.
Tanrı şahidimdir
Kurda kuşa
Dağa taşa bile anlatabilirim.
Demem o ki uzaktaki yakınım;
Vuslatlara yabancıyım,
Ama,
Seni özlemenin kitabını yazabilirim.

Kamuran ESEN

9 Mayıs 2008 Cuma

* TÜRKÜLER DOLUSU


Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime,
Sapına kadar.


Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.


Yerliyim yerli olmasına ilmik ilmik,
Damar damar yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.


Yurdumun taşından toprağından,
Sürüp gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.


Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.


Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara
Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.


Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.


Ah bu türküler, koy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim;
"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.


Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok,
Ama içlerinde yürek var.
Cennet misali sevişen,
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp,
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

8 Mayıs 2008 Perşembe

* AY KARANLIK


Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...
Ahmed Arif

6 Mayıs 2008 Salı

* SENİ UNUTAYIM MI?


Vakit akşam diyorsun, sanki görmüyor muyum
Güneşin kanatları döküldü yanlarına
Hani yürek sesinin sergilediği uyum
Gönlüm seninle döndü yolgeçen hanlarına
Çetele tutayım mı?

Ne sabahlar gördüm ben; gök bir kiraz ağacı
Çoban vakitlerinde her canlı ses, bir kiraz
Ne rüyalar gördüm ben her gece sabahçı
Keşke sen de görseydin belki yumuşardın biraz
Daha anlatayım mı?

Vakit akşam diyorsun, sanki bilmiyor muyum
İçimde yıldızların rüzgârı uğulduyor
Vakit akşam olsa da ben seninle doluyum
Yüreğimdeki sevgi ışık saçan bir akkor
Kinle karartayım mı?

Ne sabahlar gördüm ben; toprak bir boz küheylan
Irmak bir dost çalgıydı taze türkülerimde
Ne rüyalar gördüm ben; biraz kuş, biraz ceylan
Yağmurlar yağıp durdu adanmış ellerime
Bir bent bağlatayım mı?

Vakit akşam diyorsun, sanki duymuyor muyum
Ufuklar büzülüyor yanık sinirler gibi
Hayat denen vazoda sen çiçek, bense suyum
Alnıma yazılmışsın bir çalım kader gibi
Çiğneyip yutayım mı?

Ne sabahlar gördüm ben, diri diri harcadım
Çarpım tablolarında vakte hükümran oldum
Hiçbir aşk kütüğünde mükerrer geçmez adım
Ve yarınki sabahı ben bu akşamda buldum
Seni unutayım mı?

Bahattin KARAKOÇ

4 Mayıs 2008 Pazar

* ZORDU GÖZLERİN


Ölüm kadar zordu gözlerin,
Ne benim oldular, ne aklımdan çıktılar.
Son kadehlerim oldun bazen,
Bazen yeni bir sigarayı yakış sebebim.
Şimdi...
Ellerinden uzak olduğum kadar uzağım kendimden
Hiç bitmemiş siyah beyaz bir puzzle gibi hayat
Parçaları birleştirmeye korkuyorum
Bitince sen çıkarsın diye titriyor ellerim.
Ölüm kadar zordu ellerin,
Ne benim oldular, ne aklımdan çıktılar.
Ayrılık şarkıları oldun bazen
Bazen buralardan kaçış sebebim
Şimdi beyazlar dans ediyor saçlarımda
Seyretmediğim siyah beyaz bir film gibi hayat
Seyretmeye korkuyorum
Bitince sen çıkarsın diye dinmiyor gözlerim.
Ölüm kadar zordu gidişin..
Ne benim oldun, ne aklımdan çıktın...

Koray KARAMANLI

1 Mayıs 2008 Perşembe

* KAVUŞURSAK BİTERİZ BİZ


Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, alevle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,
Kavuşursak biteriz biz.
İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz,
Dokunursak kanar ellerimiz.
Kimselere söylemez gizli gizli severiz
Ama kavuşursak biteriz biz.
Bir kor var içimizde yanan,
Onu küllendiremeyiz.
Görüşemeyiz, konuşamayız ve sevişemeyiz.
Bir aşk var bizi biz yapan,
Kavuşursak biteriz biz.
Biz herkes gibi değiliz.
İstadeğimiz zaman gelip,
İstediğimizde gidemeyiz.
Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz.
Ne bir filmdeki mutlu son,
Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz.
Sadece özlemle severiz,
Ve kavuşursak biteriz biz.
Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık.
Artık her aşk her ağızda sakız.
Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız.
Belki ayrı şehirlerdeyiz,
Ama her gece aynı mehtapta buluşur,
Yağmur yağarsa, çıkar,
Aynı yağmurun altında ıslanırız.
Bu aşkı ancak biz biliriz.
Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar,
Mektupları suya yazarız.
Biz belki ayrıyız,
Ama her gün aynı geceyi sabahlarız.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir onu söyleriz.
Kavuşursak biteriz biz.

Uğur ARSLAN

ZİYARETÇİ DEFTERİNE SİZDE BİRŞEYLER YAZMAK İSTER MİSİNİZ ?
Image Hosted by ImageShack.us